Adi

İnsanlıktan ümidimi trafikte kestim. Kar yağmış, şehir buz tutmuş vaziyette. Yolda arabalar zar zor ilerliyorlar. Çevre yolu ana baba günü, normalde on dakikada gideceğiniz yolu bir saatte alabiliyorsunuz. Okullar dağılmış, arabalar kuyruk olmuş. Ben buzda kaymayayım diye yavaş yavaş giderken arkamdaki araba selektör yapıyor bana. Nereye gidip yol verebilirim bilmiyorum zira solumda araba var sağda ise kar yığılmış. Adamın benden isteği o kar yığınının üzerine geçip kendine yol vermem. Yol verirsem önümdeki arabanın arkasında olacak. Tek kazancı iki metrelik bir mesafe olacak ve ardından diğer sürücüyü rahatsız etmeye başlayacak.

Babamın bir sözü var, birisi ummadığı bir adilik yaptığında “kazıyınca altından bakır çıktı” diyor. Bunları kazımaya bile hacet yok. Bakır bile değil, teneke parçası. Sanayi kavşağından çıkanları çevre yoluna aktaran bir geçiş var, arabalar bu geçişe geri geri girip tali yola girmek için olmadık cambazlıklar yapıyorlar. Kar yağıyor, buz üstünde zar zor gidiyorlar ama gidiyorlar. Trafiğin daha az olduğu tali yola geçmek için bu çaba neden? Bu yolun ilerisinde trafiğin tıkanmamış olduğunu size kim söylüyor? Bu aceleniz ne, nereye yetişeceksiniz? Hepinizin mi acelesi var, benim niye yok? Bütün soruların cevabını kendi kendime verebiliyorum. Girilen her kuyrukta, insanların insanca davranırlarsa, başkalarının hukuklarına riayet ederlerse rahat edebilecekleri her yerde birkaç tane adi çıkıp düzeni bozuyor. Ne kendilerine faydası dokunuyor bu düzeni bozmaların ne başkalarına. Edepleriyle beklemeyi bilseler herkes rahat edecek. Ama yok, neden beklesinler ki?

Kar erimeye başlamış, gündüz vakti Milli Egemenlik caddesinden bir minibüs son hız geçiyor. Her taraf kar değilken bile şehir içinde o sürati yapması doğru değil. O hızla geçerken sanki dalgalı bir deniz kıyılara çarpıyormuş gibi kaldırımdan geçenlerin üzerine erimiş kar suyu yağıyor. Islananlar, kaçışanlar, sövenler gırla. Kendi kendime soruyorum nasıl bir ruh hali bu saygısızlığı bir cadde boyunca tüm yayalara yapabilir diye. Durumun psikolojik sebeplerini izah edebilecek donanıma sahip değilim fakat insani olarak bu sürücüyü tek kelime ile değerlendirebilirim: Adi. Adamın insanlıkla tüm ilişkisi görüntüsü. Bunun haricinde nefes alıp vererek doğaya karbondioksit salmasından ve bu vesileyle küresel ısınmaya sebep olmasından başlayarak varlığının anlam ifade ettiği bir nice halin hepsi menfi. Müspet manada insanlığa zerre kadar katkısı yok.

İmanın seviyelerinden bahsederken üç aşama kullanıyor İslam âlimleri. İlme’l yakin, ayne’l yakin, hakke’l yakin. Bir insanın vahşetinin derecelerini öğrenmek için gazete okumak yeterli. Tüm dünyada savaş ya da başka vesilelerle kendi türdeşlerini öldüren insanlar var. Bunu ilme’l yakin biliyoruz, görmüyoruz fakat var olduklarını biliyoruz. Ayne’l yakin ise görerek iman etmek demek (ayn eski dilde göz anlamına geliyor).  Çok şükür kimsenin kimseyi öldürdüğünü görmedim ama insanlıktan ümidimi keseceğim kadar çok adi insanla karşılaştım trafikte. Bir insanın vahşetinin ne ölçülere varabileceği hakke’l yakin nasıl müşahede edilir diye sorarsanız zulmü bizzat yaşamaktır derim. Memleketimden hiç kimsenin hakke’l yakin zulmü öğrenmesini istemem ama o minibüsün sırılsıklam ıslattığı bir cadde dolusu insana sorarsanız sizi hakke’l yakin’in ne anlama geldiği konusunda bir miktar bilgilendirebilirler.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir