Aciz Durumdayız

Harcama davranışlarının izlenmesi hususunda büyük şirketlerin milyarlarca dolar harcadığından emin olabilirsiniz. Bu izleme faaliyetleri çok masum bir şekilde başlıyor. Tüketici davranışlarının araştırılması denildiği zaman kimsenin aklına kötü bir şey de gelmiyor zaten. Kimin neyi satın aldığının kayıt altına alınmasında ne sakınca olabilir ki? Zaten her türlü araştırmanın kılıfı “tüketici deneyiminin iyileştirilmesi” değil mi? Günümüzde bu masum “iyileştirme” iki tehlikeli mecrada seyahat ediyor. Birincisi, ellerinizdeki telefonlar vasıtasıyla bulunduğunuz konumdan konuştuğunuz kelimelere kadar takip ederek davranışlarınızın mercek altına alınması. İkincisi ise birinciden daha tehlikeli, beyninize girerek harcama davranışlarınızın yönlendirilmesi. 

Öncelikle dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var. Cep telefonunuz yakınınızdayken bir üründen ya da markadan bahsettikten sonra, hasbelkader tarayıcınıza o ürünü yazıp hakkında bilgi aldıktan sonra o ürün peşinizi bırakmıyor. İnternette nereye girseniz hakkında reklamlar görmeye başlıyorsunuz. Harcama yaptığınız kalemler her neyse karşınıza çıkan ürünler de onlar oluyor. İnternet artık sizi tanıyor ve sizin ilginizi çekebilecek şeylerle karşınıza çıkıyor. Ne kadar enteresan değil mi? Alıştığınız için farkında değilsiniz çünkü bunu doğal bulmaya başladınız. Bir aile, çocukları küçükken hep bebek ürünleri reklamlarına maruz kalırken bebek büyüdükten sonra pudra, bez reklamları görmemeye başlıyor ve bu değişimi algılayamıyor. İnsanları sürekli takip altında tutan yapay zeka programları kendi varlıklarını da kamufle etmek üzere programlanmış. Fakat bu gözetleniyor olduğumuz gerçeğini değiştirmez. İnsanlar gözleniyor, insanlık gözleniyor, insanlık sürekli dinleniyor, takip ediliyor. 

İkinci ve daha tehlikeli olanıysa davranışların kontrol altına alınması çabası. Şirketler, davranışları sadece izlemekle yetinmeyerek bir saatten sonra yönlendirmek istiyorlar. Sizi kendi halinize bırakarak istediğinizi özgürce yapmanıza müsaade etmek işlerine gelmiyor. Sürekli algı yönetimi ile düşünceniz bir yöne doğru kanalize edilmeye çalışılıyor. Eskinde normal gördüğünüz şeyleri anormal görmeniz, eskiden yapmayacağınız şeyleri benimsemeniz isteniyor. Harcama davranışınızı değiştirecek her ne varsa beyninizin ilgili yerlerine sinyaller gönderilerek elde ediliyor. Beyne tekrar tekrar gelen mesajlar en gereksiz şeylerin satın alınması, en “olmasa da olur” şeylerin hayatınıza sokulması ile neticeleniyor. Eskiler “bir şeyi kırk kere söylesen olur” demişler. Bu, beynin de çalışma mekanizmasıdır aynı zamanda. Bir şeyi kırk kere telkin ederseniz olur. Bizlere de binlerce şey binlerce defa telkin ediliyor. 

Hepimiz şirketlerin kuklası haline geldik, geliyoruz. “Al” dediklerinde alıyoruz. Lüzumlu lüzumsuz onlarca şey giriyor hayatımıza ve “olmazsa olmaz” derecesine ulaşıyor. Çoğu satın alma davranışımız gereksiz, çoğu eşyamız olmasa da yaşayabileceğimiz hatta daha iyi yaşayabileceğimiz şeyler. Fakat yüz milyarlarca dolarlık firmaların ve onların araştırma ve yönetme faaliyetlerinin karşısında çok aciz durumdayız.  

5 Ekim 2020 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir