Kassandra, Apollon’un aşkını reddedince onun tarafından cezalandırıldı. Bundan sonra hiç kimse onun kehanetlerine inanmayacaktı. (Eski Yunan mitolojisinden)
Uzun zamandır bu kitabın keşfedilmesini bekliyorum. Cengiz Aytmatov bu eserini bir roman gibi değil de bir tiyatro eseri gibi yazmış. Diğer kitapları kadar popüler olmasa da Kassandra Damgası, Aytmatov’un (benim açımdan) en dikkat çekici eseri. Baştan sonra bir tiyatro sahnesindeymiş gibi izlenen bir kitap. Belki de yazarımızın doğulu olması, doğulu tarz bir eser ortaya çıkarmış. Keşfedilmesinden kastım da tiyatro eseri haline getirilmesi. Gerçi bir kitabın tiyatro eseri olup olamayacağından pek anlamam, tiyatroya da hayatımda bir-iki sefer gitmişimdir ama hissettiğim o ki bu kitaptan güzel bir tiyatro eseri olur ve sırf izleyebilmek için seyahat ederim.
Bu olay örgüsünün arasında yazar kahramanlar vasıtasıyla yazar yeryüzündeki kötülükleri eleştirir ve değişik felsefi çıkarımlarda bulunur:
“Eğer yeryüzündeki her bir insan dünyadaki tüm dinlere eşit olarak inanma hürriyetine sahip olabilseydi, her bir insan -eğer Tanrı’ya inanıyorsa- hiçbir kısıtlama getirilmeden aynı derecede ve aynı statü ile tüm dinlere ait olsaydı; tüm dinleri reddeden özel bir tarikatın veya ayrı bir grubun değil de dünya dinlerinin asamblesinin bir üyesi olsaydı ve herkes tarafından kayıtsız şartsız kabul edilseydi; aynı zamanda hem Hıristiyan hem Müslüman hem Musevi hem Budist… olsaydı o zaman acaba ferdin hayatı hangi yönde değişirdi?” diyor yazar bir yerde. Tanrı her inanan için aynı Tanrı olduğuna göre insanların inanış şekillerindeki ayrılıklar neden bu kadar kan dökülmesine sebep oluyor demek istiyor. Haçlı seferlerinden günümüzdeki din temelli ayrımlardan kaynaklanan katliamlara kadar, bugüne kadar din adına dökülen bütün kanlar için gözyaşı döküyor. Aslında tüm dinlerin kaynağı insan sevgisiyken neden kan dökülsün ki?
Filefoy’un teorisine isyan eden insanlara bakıyor. Aslında dünyadaki tüm kötülüklerin kaynağı insanken insanlar bunu asla kabul etmiyorlar. Hataları yüzlerine vurulduğu için galeyana geliyorlar. “Yeryüzünde biz insanlar dışında kötülük kaynağı yoktur. Ama her insan kötülüğü kendisi, kendi ailesi, nesli, milleti, devleti, ırkı, ideolojisi dışında, yani bir başkasında görüyor”. “Zaaflarımız ve kaprislerimiz yüzünden gerçekleri görmek istemiyoruz”.
Siyasileri de unutmuyor yazar. Siyasetçilerin de gerçekleri bilseler dahi menfaatleri uğruna, oy uğruna bunları görmezden geldiklerini gözler önüne seriyor.
Daha sonra bilim adamlarının dünyanın bu hale gelmesine nasıl sebep olduklarını anlatıyor. “Bilim duyarsızca keşiflerin dahiyaneliği ile amellerin caniyaneliği arasında cambazlık yapıyor”. Atom bombasını keşfeden bilim adamı keşfinin sonucunu düşüneceğine keşfin büyüsüne kaptırıyor kendini. Bilim adamları insanlığın kendi sonunu hazırlamasını hızlandırıyor. Hâlbuki yazara göre bilimin amacı hakikati anlamak olmalı. Hakikat her şeyden değerli olmalı. Yaradılışın amacı devamlı mükemmelleşen idrakimizle dünyayı kavramakken, bilim de bu kavrama işlevinin yanında olmalı, hakikati anlamak için gereken cesaret ve gerçekçiliği sağlamalı.
Bu çerçevede felsefesini çizen yazar neticede okuyucuyu vicdanı ile baş başa bırakıyor. Hiçbir dış etkenin kirletmediği, esir almadığı, hür bir vicdan istiyor ama bunları düşünebilmek için.